CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, iktidarın ekonomi politikaları sonucu ulusal servetin yüzde 70’inin 8,5 milyon kişiye ait olduğunu, iktidarın ‘servet aktarma’ politikalarıyla 21 yılda AKP zenginlerini yarattığını belirterek, “İktidar sözcülerinin ‘ülkede aç, ekmek bulamayan yok. Tatil yerleri, kafeler dolup taşıyor, trafikte lüks araçtan geçilmiyor’ vb. ifadelerle savundukları tablonun aktörleri, 85 milyon nüfuslu ülkede, 1 trilyon doları aşan ulusal servetin yüzde 70’ine el koyup, aralarında paylaşan 8,5 milyon kişi” dedi.
Bu Yazıda Neler Var?
- Milli servetin yüzde 70’i 8,5 milyon kişiye ait
- EN YOKSUL YÜZDE 30 SADECE BORÇ SAHİBİ
- TÜRKİYE’YE SURİYE’DE ‘İŞGALCİ’ DENİLDİ
- KEYFİ BANKACILIK DÖNEMİ
- KÜÇÜK YATIRIMCIYA BORSA UYARISI
- SIĞINMACI POLİTİKASI RİSK OLUŞTURUYOR
- MERKEZ BANKASI GÜVEN VERMİYOR
- CARİ FAZLA MÜJDESİ CARİ AÇIK OLACAK
- ERDOĞAN KENDİ SORUMLULUĞUNU GİZLEMEYİ AMAÇLIYOR
Milli servetin yüzde 70’i 8,5 milyon kişiye ait
Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunu yayınladı. Toprak, raporda şu saptamalara yer verdi:
TOPLAM SERVETİN YÜZDE 70’İ NÜFUSUN YÜZDE 10’UNA AİT: İsviçreli Credit Suisse’in açıkladığı ‘Küresel Servet Raporu’; Türkiye’nin 1 trilyon doları aşan gayri safi milli hasılasının yüzde 40’ının 850 bin kişiye, Türkiye’deki toplam servetin yüzde 70’i nüfusun yüzde 10’unu oluşturan 8,5 milyon kişiye ait olduğunu, ortaya çıkarttı. İktidar, ‘servet aktarma’ politikalarıyla 21 yılda AKP zenginlerini yarattı!
EN YOKSUL YÜZDE 30 SADECE BORÇ SAHİBİ
Nüfusun en zengin yüzde 5’lik kesimi (4 milyon 250 bin kişi) toplam servetten yüzde 59,2 (616 milyar dolar) pay alırken, nüfusun yüzde 95’i ulusal servetin yüzde 40,8’ini (424 milyar dolar) paylaşıyor. Nüfusun en yoksul yüzde 30’u (2 milyon 550 bin kişi) ulusal servetten pay alamadığı gibi sadece borç sahibi. Borç tutarı da 1 milyar dolar. Türkiye’de 10- 50 milyon dolar arası serveti olan 2 bin 920, 50-100 milyon dolar arası serveti olan 320, 500 milyon dolar ve üstü serveti olan 31 kişi.
İktidar sözcülerinin ‘ülkede aç, ekmek bulamayan yok. Tatil yerleri, kafeler dolup taşıyor, trafikte lüks araçtan geçilmiyor’ vb. ifadelerle savundukları tablonun aktörleri, 85 milyon nüfuslu ülkede, 1 trilyon doları aşan ulusal servetin yüzde 70’ine el koyup, aralarında paylaşan 8,5 milyon kişi!
TÜRKİYE’YE SURİYE’DE ‘İŞGALCİ’ DENİLDİ
Suriye ile normalleşme girişimleri çıkmaza girmiş görünüyor. İktidar Suriye’de ABD ile yakınlaşırken, Arap medyası Türkiye destekli ÖSO’nun Suriye’de İran’a karşı kullanılacağını öne sürüyor. Şam yönetimi, 20 Suriye askerinin öldürüldüğü IŞİD saldırısından ABD, İsrail ve ‘işgalci’ diye nitelendirdiği Türkiye’yi sorumlu tuttu! İktidarın Suriye’de ABD ile yakınlaşması, Türkiye’yi Rusya ve İran ile karşı karşıya getirebilir. Rusya ve İran da PYD-YPG ile yakınlaşma yanında, yaklaşan kış öncesinde her iki ülke Türkiye’ye karşı enerji kozunu masaya sürebilir. Tüm gelişmeler, Suriye’de tablonun karmaşık ve kritik bir sürece doğru ilerlediğini, Suriye ile normalleşme girişimlerinde çıkmaza girildiğini gösteriyor.
KEYFİ BANKACILIK DÖNEMİ
İki kamu bankası yurt dışından toplam 1,1 milyar kaynak bulduğunu açıkladı. Bankalar yasası ve dış kaynak teminine dönük yasal resmi teamüller gereği paranın kaynağı kamuoyuna açıklanması gerekirken bu yapılmadı. Devlet yönetimindeki keyfilik, sermayesi millete-hazineye ait kamu bankalarına da yayılıyor. Şimdi de en büyük hissedarları olan hazinenin gücünü, itibar ve güvencesini arkalarına alarak buldukları milyarlarca dolarlık borcun, kredinin kaynağını gizliyorlar. Rasyonel politikaya geçiş bu mu? Bu tefeci parası veya kara para mı ki, parayı verenin adı açıklanmıyor? Keyfi yönetimin devlette hızla yaygınlaşmasının yansıması, kamu bankalarında da şeffaf olmayan, sadece tek kişiye hesap veren ‘keyfi bankacılık’ olarak karşımıza çıkıyor.
KÜÇÜK YATIRIMCIYA BORSA UYARISI
Borsa İstanbul’da patlama yapan halka arzlar ve her gün yeni rekor kıran yükselişler, seçeneksiz bırakılan tasarruf sahipleri ve küçük yatırımcıların borsada ağır mağduriyetler yaşamasıyla sonuçlanacak bir süreci işaret ediyor. Şirketler, halka arz gelirleriyle borçlarını kapatıp farklı alanlara kaynak aktarımı ve yığınak yapıyor! TÜİK’in inandırıcı olmayan enflasyon verileri gibi, borsada da medya aracılığıyla desteklenen ‘endeks yeni rekor kırdı’ manşetleri, geçmişi belirsiz sosyal medya fenomenleriyle yönlendirilen milyonlarca küçük yatırımcının ciddi bir vurgunla mağdur edilmesi, her şeyini yitirmesi yüksek ihtimal. SPK hemen her hafta çok sayıda isme, aracı şirkete, foreks sitesine işlem ve erişim yasağı getiriyor. Bu tablo manipülasyon ve vurgun riskinin ulaştığı boyutları sergilerken, yakında borsazedelerin ülke gündeminde ilk sıraya yükseleceğini gösteriyor!
SIĞINMACI POLİTİKASI RİSK OLUŞTURUYOR
Şanlıurfa’da infiale yol açan çocuk tecavüzünde failin Suriyeli olmasına gösterilen tepkilere karşın bugüne kadar yaşanan benzer pek çok olaydaki toplumsal tepkisizlik, cezasızlık ve iktidarın örtbas etme yaklaşımı ‘tacizleri’ yaygınlaştırıyor. Ülkemizdeki sığınmacı tehlikesinin geldiği noktayı sergileyen bu olaylara rağmen iktidarın hâlâ ortaya bir plan ve strateji koyamamış olması öngörüsüzlüğün sonucudur. Şanlıurfa-Bozova’da yaşananların gerekçesi çocuk tacizi olsa da gelinen aşamada sığınmacılardan kaynaklı tehdit, risk ve toplumsal gerginliğin hangi noktalara varabileceğini gösteriyor. Aradan geçen 12 yıla karşılık hâlâ ortaya bir sığınmacı-kaçak göçmen planı-programı koyamayan iktidar, aynı beceriksizlik ve öngörüsüzlüğü hızla büyüyen siyasi, ekonomik, etnik ve insani risk boyutunda da sergiliyor.
MERKEZ BANKASI GÜVEN VERMİYOR
Merkez Bankası’nın (MB) yaptığı Piyasa Katılımcıları Anketi’nde yükseltilen yeni hedefler, inandırıcı ve güvenilir bulunmadı. Yıl sonu enflasyon hedefini yüzde 58’e, 2024 hedefini yüzde 33’e yükselten MB’nin ağustos anketindeki beklenti, yıl sonu yüzde 60, 2024 yüzde 42, 2025 yüzde 22 oldu. Dolar kuru ise 35 TL’ye ulaştı! Piyasa Katılımcıları Anketi sonuçlarına yansıyan bu tablo; mevcut ekonomi yönetiminin de iktidarın önceki kadroları gibi inandırıcılık sorununu aşamadığını, şu ana kadar atılan adımların iç ve dış piyasalara güven veremediğini, sergiliyor.
CARİ FAZLA MÜJDESİ CARİ AÇIK OLACAK
Ekonomide atılan adımların etkisiyle haziranda cari fazla verildiğine yönelik açıklamalar tümüyle algı yaratma çabasıdır. 9 güne uzatılan Kurban Bayramı tatilinde gümrüklerin kapalı olmasıyla yüzde 25 düşen ithalatın yarattığı bu tablo, temmuzda 12,5 milyar dolar olan aylık dış ticaret açığının yansımasıyla cari açığa dönüşecek! İktidarın ‘cari fazla’ müjdesi temmuz verileri açıklandığında en az 5-7 milyar dolar arası cari açığa dönüşecek. Ocak-haziran döneminde 6 aylık cari açığın 36 milyar 803 milyon dolar ve yıllık cari açığın 56,5 milyar dolar olması, hazirandaki ‘bir aylık molaya’ rağmen cari açığın ekonominin geneli üzerinde ciddi bir risk olmaya devam edeceğinin göstergesi!
ÖRTÜLÜ FİNANSMAN
Temmuzda 48 milyar TL ‘fazla’ veren merkezi yönetim bütçesinde gerçek yük milyonlarca dar gelirli, çalışan, emekliye bindirildi. KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerde yapılan artışlar sonrası, bir avuç servet sahibiyle aynı vergiyi ödeyen milyonlar sayesinde vergi gelirleri yüzde 167 arttı. Bütçeden Kur Korumalı Mevduata (KKM) yapılan ödemelerin 15 Temmuz’dan itibaren Merkez Bankası’na yıkılmasıyla temmuz bütçe açığı 35 milyar TL düşürülerek, fazlaya dönüştürüldü! Merkez Bankası, hazinenin KKM ödemelerini üstlenerek, MB yasasının yasaklamasına rağmen dolaylı ve örtülü şekilde bütçeye kaynak aktarıp, hazineyi finanse edecek. Torba yasayla üzerine bindirilen bu ekstra milyarları ödeyebilmek için karşılıksız para basacak. Büyük ihtimalle bilançosunda ‘zarar’ yazacağı için hazineye kâr aktaramayacak!
ERDOĞAN KENDİ SORUMLULUĞUNU GİZLEMEYİ AMAÇLIYOR
İktidar enflasyon ve hayat pahalılığının halkı bunalttığını itiraf etmesine karşılık bu noktaya gelinmesinde kendi sorumluluğunu görmezden gelip, küresel kriz ve küresel gıda fiyat artışı bahanesine sarılıyor. Aksine dünyada gıda fiyatları ve enflasyon düşerken, TÜİK’in Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi verileri de iktidarı yalanlıyor! Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yönetiminin ekonominin her alanında yaptığı yanlışların üzerini örtme çabasına girişip, Türkiye’deki enflasyonun küresel fiyat artışları ve krizin yansımasıyla yükseldiğini iddia etmesi, halkın hayat pahalılığından bunaldığının farkında olduklarını söylemesi tümüyle anlamsız, kendi sorumluluklarını gizleme amaçlı içi boş söylemlerdir.”