Avrupa Parlamentosu (AP) Raportörü Nacho Sánchez Amor, parlamentonun Türkiye Daimi Raportörü sıfatıyla Türkiye’de yaptığı 4 günlük ziyarete ilişkin bazı açıklamalar yaptı.
Bu Yazıda Neler Var?
- Vize serbestisi süreci ne zaman tamamlanacak?
- “GALATASARAY MEYDANI’NDAKİ ANIT SÜREKLİ POLİS ABLUKASINDA”
- “TÜRKİYE, HUKUK STANDARTLARININ DIŞINDA”
- “TÜRKİYE-AB AÇISINDAN YENİ BİR ALANA GEÇİŞE İŞARETLER OLABİLİYOR”
- “TÜRKİYE-AB İLİŞKİSİ HÂLÂ KIRILGAN DÜZEYDE”
- “HİÇ KİMSE BİR GECE ‘U DÖNÜŞÜ’ BEKLEMİYOR”
- “AGRESİF VE TEHDİT EDİCİ TONDAN KURTULUNMALI”
- “VİZE SERBESTİSİ SÜRECİ HIZLICA BAŞLAMALI”
- “AP SEÇİMLERİ, DAHA SAĞCI BİR ORTAMDA GERÇEKLEŞECEK”
- “DEMOKRASİYE GİDEN KISA YOLLAR YOK”
Vize serbestisi süreci ne zaman tamamlanacak?
AP üyesi Nacho Sánchez Amor, AP Türkiye Daimi Raportörü sıfatıyla 2 Aralık’tan bugüne Türkiye’de bir dizi ziyaret gerçekleştirdi. AP’nin Türkiye’ye ilişkin son yıllık raporunun geçen eylül ayında onaylanmasından bu yana ilk kez gerçekleştirilen ziyarete ilişkin Amor bugün basın toplantısı düzenledi. İstanbul Şişli’deki Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Akademi ofisinde düzenlenen toplantıda Amor, ziyaretine; gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak için Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen Cumartesi Anneleri’nin nöbetini izleyerek başladığını söyledi. Türkiye Belediyeler Birliği’nin Kayseri’deki yerel forumuna, Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’ne (TÜSİAD) gittiğini ve dün de İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu ziyaret ettiğini belirten Amor, son olarak da İspanya Büyükelçiliği’nin davetiyle Dış İlişkiler Forumu’na katıldığını anlattı.
“GALATASARAY MEYDANI’NDAKİ ANIT SÜREKLİ POLİS ABLUKASINDA”
Temel görevinin ve işlevinin, Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci olduğunu vurgulayan Amor, şunları söyledi:
“Bununla ilgili çalışmalar görevimin özünü, esasını oluşturuyor. Bu AB üyelik sürecinin özünü de insan hakları ve hukukun üstünlüğü oluşturuyor. Maalesef bunu söylemek durumundayım. Bu konuda, hukukun üstünlüğüyle ilgili bir değişimin olmadığı ya da değişim alanında eksiklikler olduğunu ifade etmem lazım. Bu hukukun üstünlüğü konusu, bizim temel kaygılarımızı oluşturuyor. Cumartesi günü Cumartesi Anneleri’nin buluşmasının olduğu yerde, Galatasaray Meydanı’nda çok sembolik bir durum var. Orada, Cumhuriyetin 50’nci yılı vesilesiyle olan bir anıt var ve bu anıt sürekli bir polis ablukasında. Türkiye’de yaşananlarla ilgili durumu düşündüğümüzde dediğim gibi son derece sembolik bir duruma işaret ediyor. Cumartesi Anneleri’nin buluşmasından sonra onların derneğinde yaptığım ziyarette şunu söyledim. ‘Bugün buraya Cumartesi Anneleri’nin hakikat ve adalet arayış yolundaki çabaları için dayanışmak üzere geldim ama aynı zamanda da Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uyulmasıyla ilgili kurumsal bir meseleden dolayı da buradayım’ dedim.
“TÜRKİYE, HUKUK STANDARTLARININ DIŞINDA”
Cumartesi Anneleri’nin durumuyla ilgili bana ulaşan raporlardan bir tanesinde bir kolluk görevlisinin ifadesi var. Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla ilgili, yani herkesin, Türkiye’de bulunan bütün kamu otoritelerinin Cumartesi Anneleri’nin etkinliğini gerçekleştirmesine yönelik, gerekli düzenlemeleri yapmasına yönelik kararını gördüğünde kolluk görevlisi, polis diyor ki ‘Burayı biz idare ediyoruz’. Bu yine bir diğer sembolik durum. Çünkü tek bir polis görevlisi, tek bir kolluk görevlisi, Anayasa Mahkemesi’nin kararına bu şekilde itiraz edebiliyorsa burada hukukun üstünlüğü ya da yargıyla ilgili yaşanan krize yönelik derin bir anlam çıkıyor. Mevcut durumu da düşündüğümüzde, yani Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi üyelerine yönelik şikâyette bulunma durumunu değerlendirdiğimizde burada, Türkiye’deki mevcut durumun ne kadar standartların dışında olduğunu görebiliyoruz.
“TÜRKİYE-AB AÇISINDAN YENİ BİR ALANA GEÇİŞE İŞARETLER OLABİLİYOR”
İnsan hakları ile ilgili bir diğer konu, bugün burada TGS’deyiz. TGS’ye bir kez daha beni burada ağırladığı için teşekkür ediyorum. Yarın Diyarbakır’da üç gazeteci Abdurrahman Gül, Dicle Müftüoğlu ve Sedat Yılmaz, mesleki faaliyetleri nedeniyle yine her zamanki bir ithamla, yani bir örgüte yardım ve yataklık etme iddiasıyla mesleki faaliyetleri nedeniyle hakim karşısına çıkacak. Şimdi iki örnek verdim ama bunun gibi çokça örnek var. Gazetecilere, LGBTİ+’lara, siyasetçilere, her alandan aktivistlere, milletvekillerine yönelik böylesi tacizlerin devam ettiği çokça örnek var. Türkiye, Avrupa Birliği’nin siyasi sürecine dahil oldu. Yani Türkiye, Avrupa Birliği’ne girmekle ilgili siyasi istişareler sürecine dahil olmak istiyorsa bu hususu dikkatlice gözden geçirmesi gerekiyor. Mevcut durumu dikkate aldığımızda Türkiye-Avrupa Birliği açısından yeni bir alana, yeni bir yöne doğru geçişle ilgili işaretler, emareler olabiliyor. Bununla ilgili öneriler olabiliyor.
“TÜRKİYE-AB İLİŞKİSİ HÂLÂ KIRILGAN DÜZEYDE”
Sayın (AB Yüksek Temcilsici) Josep Borrell’in raporu, komisyon olarak hazırladıkları rapor AB Konseyi’ne gidecek ama burada Türkiye’yle ilgili yeni bir iş birliğinin başlamasıyla ilgili umutlar söz konusu. Sayın Borrell’in raporu, Türkiye’nin AB’ye giriş süreciyle ilgili bir rapor değil. Türkiye’nin AB’ye giriş süreciyle ilgili rapor, Avrupa Parlamentosu’nun ve Avrupa Konseyi’nin raporları. Sayın Borrell’in raporu ise bu sürece paralel olarak Türkiye ile yürütülebilecek iş birliğine yönelik. Sayın Borrell’in raporunda şu ifade ediliyor. Kimi ihtilaflara, hemfikir olunmayan hususlara rağmen Türkiye ile AB arasındaki iyi ilişkinin, iş birliğinin mümkün olabildiği kadar devam edebilecek şekilde olması. Burada pozitif adımlar… Örneğin Sayın Cumhurbaşkanı’nın Yunanistan’a yaptığı ziyaret gibi son zamanlardaki olumlu durumlara rağmen bu ilişki hâlâ kırılgan düzeyde.
“HİÇ KİMSE BİR GECE ‘U DÖNÜŞÜ’ BEKLEMİYOR”
Türkiye’deki paydaşlarla görüştüğümdeki ilk izlenim şu. Sayın Borrell’in raporuyla ilgili koşulluluk meselesine atıf yapılıyor. Tabii ki bu bahsettiğim rapor, Türkiye ile AB’nin iş birliği bakımından yeni bir alan ya da yeni bir safhaya geçmek, yeni bir tarza geçmek mümkün olabilir mi diye; raporun amacı bu. Öte yandan, hiç kimse bir gecede böylesi siyasi meselelerle ilgili ani bir ‘U dönüşü’ beklemiyor. Biz bu yeni gündemle ilgili tabii ki bir taahhütte bulunma veya bununla ilgili bir izlenim edinme amacındayız. Bunu bulmaya çalışıyoruz. Bahsettiğim Sayın Borrell’in raporu, Türkiye ile ilişkileri daha sürdürülebilir bir ortam yaratmayı, oluşturmayı amaçlıyor. Tam da bu sebeple bahsettiğim rapor, bir anda ani, köklü bir değişiklik yerine ilerlenebilecek bir alana, hatta yönelik atıflarda bulunuyor. Örneğin rapordaki bu ifadelerle ilgili birkaç örnek verecek olursam, ‘Türkiye’nin AB dış ilişkileriyle ilgili süreci daha derinden anlaması veya bu alanda ilerlemek, bu konuyla ilgili gerekli adımların atılması’ gibi ifadeler yer alıyor. ‘Yaklaşımın kademeli olarak ilerlemesi ve bu yaklaşımın adım adım ilerlemesi’ gibi ifadeler yer aldı.
“AGRESİF VE TEHDİT EDİCİ TONDAN KURTULUNMALI”
Bir kez daha ifade ediyorum. Raporda yer alan ilerleme hattına yönelik ifadeler; adım atılması, daha derinden anlaşılması, ilerleme katedilmesi, kademeli olarak bu konuda ilerlemelerin görülmesi gibi tüm bunlar, Türkiye ile AB ilişkilerinde yeni bir ton arayışının ifadesi olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla bu gibi konularda köklü veya hızlı bir U dönüşü değil ama ilişkilerde yeni bir ton, yeni bir safha, yeni bir alan bakıyoruz. Raportör olarak kişisel görüşüm ise bu raporda bahsedilen bazı hususları konuşmaya hızlıca başlarsak bu alanda ilerlemek ve bununla ilgili daha yapıcı bir ortam sağlamak mümkün olabilir. Böylesi bir anı momentum yaratarak veya güven hissini yaratarak ortak gündemimize tekrardan dönmek mümkün olabilir. Rapordaki ton, bu hususlardan bir tanesiydi. Şunu kesinlikle biliyorum. Türkiye’nin dış ilişkileriyle ilgili hususların büyük çoğunluğu aslında iç siyasetle alakalı. Türkiye’nin dış politikayla ilgili aldığı kararların çoğunluğunda ‘Bu husus iç politikada nasıl değerlendirilir veya iç kamuoyuna nasıl aktarılır’ hususu düşünülerek bakılıyor dış politika hususlarına. Agresif ton veya tehdit edici tondan kurtulmak lazım hızlı bir biçimde.
“VİZE SERBESTİSİ SÜRECİ HIZLICA BAŞLAMALI”
Bence burada ele alınması gereken hususlardan bir tanesi de vize serbestisiyle ilgili sürecin hızlıca başlaması. Bu noktada AB’nin üye devletlerle görüşmelere başlayarak Türkiye’den AB ülkelerine gitmek için başvuran öğrenciler, Avrupa’da ailesinden yaşayan kişilerin olduğu başvurucular veya iş dünyasından insanlarla ilgili vize serbestisi sürecini hızlıca başlatması gerekiyor. Avrupa Yatırım Bankası’nın Türkiye’deki çalışmalarına, operasyonlarına yeniden başlaması hususu da ele alınmalı. Benim görüşüme göre, gümrük birliği anlaşmasının modernleştirilmesi, güncellenmesi hususu da hızlıca başlanılabilecek bir diğer konu. Yine raporda bahsedilen diğer birçok politik veya pratik meseleler, bu ilerlemeyi başlatabilmek için gerekli olan adımları atmak üzere hızlıca ele alınabilecek hususlar. Tabii bunu gerçekleştirmek, sadece raporda yazan hususları ele alıp onunla ilgili değerlendirme yapmak değil ama aynı zamanda haziranda gerçekleşecek Avrupa Parlamentosu seçimleri bağlamında da gerekli.
“AP SEÇİMLERİ, DAHA SAĞCI BİR ORTAMDA GERÇEKLEŞECEK”
Bundan kastım, Avrupa Parlamentosu seçimleri daha sağcı bir ortamda gerçekleşiyor olacak gözüküyor. Avrupa Parlamentosu’nun bir sonraki kompozisyonunda daha sağcı bir kompozisyon gerçekleşmesi durumunda hem İslamofobik bir kompozisyon hem de Türkiye karşıtı kişilerin orada yer alması mümkün olabilir. Şu şekilde ifade edeyim, Sayın Borrell’in raporu, -bir kez daha hatırlatmak için söylüyorum- AB üyelik süreciyle ilgili bir rapor değil. Bu rapor, Türkiye’nin AB’ye girmesiyle ilgili temel konuların, çalışmaların özünü oluşturduğunu söyleyen bir iş birliğine yönelik rapor. AB’ye yönelik üyelik süreciyle ilgili hususun yanında AB üyelik süreciyle ilgili ya da üyelik sürecine rağmen yapılabilecek her türlü ilerlemeyi ilişkilerimiz bakımından da bakmaya, yapmaya ve bununla ilgili çalışmaya gayret ediyoruz.
“DEMOKRASİYE GİDEN KISA YOLLAR YOK”
Benim bakımımdan AB üyelik süreciyle ilgili de şunu söyleyeyim. AB, demokrasinin merkezi olan bir yer ve bu noktada demokrasiye giden kısa yollar yok. Demokrasiyle ilgili sürecin bir bütün demokrasi standartlarının karşılanmasıyla ve ancak bunların karşılanması durumunda AB üyelik sürecinin gerçekleştirilmesi mümkün. Buradaki ikilem çok kolay aslında. Eğer Türkiye, AB’ye iyi bir komşu olmak istiyorsa izlemesi gereken yol, Sayın Borrell’in raporunda yazan ama Türkiye, AB’ye üye olmak istiyorsa o zaman izlemesi gereken, Avrupa Parlamentosu’nun ve Avrupa Komisyonu’nun raporu olacak. Bunlar iki birbirine paralel husus gibi. Yani iyi bir komşu olmak ve aynı zamanda AB üyesi olmak ama koşulları, standartları ve izlediği yollar birbirinden farklı.”