CHP Genel Başkanı Özgür Özel; TBMM grup toplantısında, “Erdoğan, sen ne değiştireceksin bilmiyorum. Sistem mi, ortak mı, ittifak mı değiştireceksin, rahmetli Erbakan’a attığın kazıkta olduğu gibi gömlek mi değiştireceksin, ne değiştirirsen değiştir ama emin ol bizimle birlikte anayasa değiştiremeyeceksin. Biz her doğan için değil Erdoğan için yapılmış anayasaya 2 yıl sonra, ya bu kıyafetin kolu uzun paçası sarkıyor, burası dar geliyor diyorsa biz ona şunu söyleyeceğiz; anayasa Erdoğan için değil her doğan için yapılır o da toplumsal mutabakatla yapılır” dedi.
Bu Yazıda Neler Var?
- Ne değiştirirsen değiştir ama anayasa değiştiremeyeceksin
- “BU KADAR BÜYÜK BİR ZULMÜN KARŞISINDA MAALESEF DÜNYANIN GÜÇLÜLERİ SESSİZLİĞE BÜRÜNDÜLER”
- “CHP’Lİ YEREL YÖNETİMLERİN İNSANİ YARDIMLARINI BÖLGEYE ULAŞTIRMAK, SORUNA DİKKAT ÇEKMEK İÇİN FİLİSTİN’E GİDECEĞİZ”
- “KIBRIS BARIŞ HAREKATI’NIN 50’NCİ YILINDA ŞU ANDA 70 YAŞLARINDA OLAN GAZİLERİMİZİN BEKLENTİLERİNİ ÇÖZMEK BOYNUMUZUN BORCUDUR”
- “130 MİLLETVEKİLİ ANAYASAYA KARŞI DARBE GİRİŞİMİNİN BAŞINDA OLAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN KARŞISINDA BU DARBEYE DİRENİYORLAR”
- “GENEL KURUL’DA KİMİN EMEKTEN YANA OY KULLANDIĞINI, KİMİN DE EMEĞİN KARŞISINDA OLDUĞUNU GÖRECEĞİZ”
- “AYRILMANIZA BEL BAĞLAYAN BİRLEŞMENİZE UMUT BAĞLAYAN YOK. BİZ KENDİ YOLUMUZDAYIZ”
Ne değiştirirsen değiştir ama anayasa değiştiremeyeceksin
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bugün TBMM grup toplantısında konuştu. Gündeme dair değerlendirmeler yapan Özel, şunları söyledi:
“SEL OLACAK, DEPREM OLACAK, AFET OLACAK AMA SİZ HAZIRLIĞINIZI YAPACAKSANIZ KENTLER MUTLAKA DİRENÇLİ OLACAK”
“Yaşanan süreçte iktidar partisi ilk kez iklim krizinin bunlara sebep olduğunu söyledi. Toplumun bir kısmı ‘bahane uydurmayın’, bir kısmı da ‘iklim krizi bütün dünyanın sorunu hükümet ne yapsın’ dedi. İklim krizinin varlığını kabul etmek önemli ama hükümetler iklim krizini, ‘bir doğal afet biz ne yapalım’ diyebilecek durumda değiller. Bütün dünya dirençli kentlerden bahsediyor. Sel olacak, deprem olacak, afet olacak ama siz hazırlığınızı yapacaksanız kentler mutlaka dirençli olacak. Dirençli kentler için iktidarın hazırlık yapması gerekiyor. Kastamonu’da, Sinop’ta, Giresun’da, Şanlıurfa’da yakın geçmişte ölümlü sel felaketleri yaşandı. O günden bugüne hiçbir şey değişmiyorsa, ‘iklim krizi var biz ne yapalım’ diyemezsiniz.
Merkezi yönetim bizde değil ama ‘dirençli kentler için siz ne yapıyorsunuz’ diye soranlara cevabımız var. Bir örnek olması açısından İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden bahsedebiliriz. Cumartesi’den itibaren İstanbul’da metrekareye 30 ila 50 kilogram yağış düştü. Daha Ak Parti iktidarlarında 40 kg 50 kg’lik rakamlar için, ‘tarihin en büyük yağışları, buna kimsenin yapacak bir şeyi yok’ diyorlardı. Örneğin; Üsküdar meydan bir göle dönüyordu. Meydanın ötesindeki evler denize nazır hale geliyorlardı. O görüntülere erişme imkânı medya mensupları Ak Parti dönemindeki günlük 50 kg’lik yağışta Üsküdar’ın nasıl sularla kaplı olduğunu da ekrana getirirler.
“BU KADAR BÜYÜK BİR ZULMÜN KARŞISINDA MAALESEF DÜNYANIN GÜÇLÜLERİ SESSİZLİĞE BÜRÜNDÜLER”
Bu hafta sonu CHP’li bir heyetle birlikte Bosna Hersek’te olacağım. Bosna Hersek 1943 yılından beri 25 Kasım’ı ‘Devlet Günü’ olarak kutluyor. Saraybosna, Bosna Hersek 1990’larda çok büyük acılar yaşadı. 1995’de Srebrenitsa’da bütün dünyanın gözünün önünde bit katliam bir soykırım yaşandı. O tarihlerde rahmetli Genel Başkanımız Deniz Baykal gitti dünyanın dikkatini oraya çekmeye çalıştı. CHP olması gereken yerdeydi, Türkiye olması gereken yerdeydi. Zulme karşı durduk ve Avrupa’nın, dünyanın katliamı işleyene ve mağduru göre değerlendiren tutumunun karşısında durduk. Aynı şimdi İsrail- Filistin meselesinde olduğu gibi.
Filistin’de olaylar aslında Filistin halkına da en büyük zararı veren Hamas’ın bir gece yarısı sivillere yönelik roket saldırılarıyla, bir takım alçaktan uçan hava araçlarıyla, sınır aşmasıyla başladı. Bunu fırsata çeviren, araçsallaştıran İsrail hükümeti Hamas ile mücadele adı altında Filistin’e inanılmaz bir saldırıya adeta bir soykırıma girişti. O günden bugüne 13 bin 300 Filistinli hayatını kaybetti. Bunun yüzde 70’i çocuklar ve kadınlardan oluşuyor. Öldürülen çocukların sayısı 4 bin 600’e ulaştı. Hepimizin gözü önünde Gazze’de elektrikleri kesilen bir hastanede kuvezdeki çocuklar çığlık atarak, tıkanarak hayatlarını kaybettiler.
Bu kadar büyük bir zulmün karşısında maalesef dünyanın güçlüleri sessizliğe büründüler aynı 1995’te olduğu gibi. 95’te sustular sonra Srebrenitsa için yıllar sonra ‘savaş suçu’ dediler. Bugün yapılması gereken yarın timsah göz yaşları dökmek yerine; Filistin’deki çocuklara ve Filistin’e sahip çıkmaktır, zalime ‘dur’ demektir. CHP olarak bundan sonraki süreçle ilgili bütün dünyadaki sol, sosyal demokrat, sosyalist liderlere sesleniyoruz. Biz, Sosyalist Enternasyonal’in üyesiyiz. Bundan sonra Sosyalist Enternasyonal’de CHP genel başkan düzeyinde temsil edilecek. Her toplantıya bizzat katılacağım. O toplantılarda elbette dünyadaki solu, sosyal demokrasiyi, sosyalist partilerle ilişkilerimizi konuşacağız ama Türkiye’nin haklı davalarını, dünyanın gözünü yumduğu meselelerde akrabalarımıza düşenleri de konuşmaktan geri kalmayacağız.
“CHP’Lİ YEREL YÖNETİMLERİN İNSANİ YARDIMLARINI BÖLGEYE ULAŞTIRMAK, SORUNA DİKKAT ÇEKMEK İÇİN FİLİSTİN’E GİDECEĞİZ”
Sosyalist Enternasyonal’in geçmişte bu türden girişimleri olmuştu. Şimdi, Sosyalist Enternasyonal nezdinde bütün üye devletlere ve bütün sol, sosyal demokrat partilerin liderlerine birer mektup yazdım. İsrail’i, Gazze’de yaşananları, Filistin davasının tarihini, bugününü, orada yaşananlara karşı sol değerlere sahip olanların sessiz kalamayacağını, ülkelerinde, ülke kamuoylarına katkı yapmak için pek çoğu akrabalarımızın ülkelerinde iktidar, cumhurbaşkanları, başbakanlar, meclis başkanları var, uluslararası örgütlerde söz sahibi olanlar var. Hepsine birden Filistin’in, Filistin’deki katliamın durdurulması, ateşkesin sağlanması ve bölgeye barış ve huzurun gelmesi için gayret göstermelerini beklediğimiz bir mektubu yazdık ve yolladık. Bundan sonra etkin olarak bu girişimleri sürdürmeye devam edeceğiz. Arkadaşlarımız çalışıyorlar gerekli diplomatik girişimleri başlattılar. İlk fırsatta insani yardımların ulaşmasını sağlamak, CHP’li yerel yönetimlerin insani yardımlarını bölgeye ulaştırmak, soruna dikkat çekmek için Filistin’e gideceğiz. Bunun için girişimlerde bulunuyoruz.
Geçtiğimiz hafta KKTC’ye gittik. Orada ilk ziyareti yavru vatana değil, kardeş vatana yaptık. Metrekaremiz, yüz ölçümümüz daha büyük, nüfusumuz daha fazla, kuruluşumuz daha eski ancak bütün dünyanın saygı göstermesini beklediğiniz bir bağımsız cumhuriyete eğer siz ‘yavru’ ilişkisi kuruyorsunuz gördük ki o Kuzey Kıbrıs’ta çok önemli bir kesimi öyle düşündüğümüz gibi de memnun etmiyor. Diyorlar ki, ‘Bizimle eşit ilişki içinde olun, bizimle kardeşlik ilişkisi içinde olun.’ Biz kardeş KKTC’nin Cumhuriyet Bayramı’na katıldık, 40’ıncı yıllarını coşkuyla kutladık. Sayın Cumhurbaşkanını, Sayın Başbakanını, Sayın Meclis Başkanını ayrı ayrı makamlarında ziyaret ettim. Baş başa görüşmeler gerçekleştirdik.
Kıbrıs meselesiyle ilgili CHP’nin tarihsel tutumunu, Karaoğlan Bülent Ecevit’in Barış Harekatı’nı, o günden bugüne durduğumuz, aldığımız pozisyonu, Denktaş’ın bugünlerde Ak Parti’nin de tezini savunurken; yapmak istediği mitinglere Recep Tayyip Erdoğan’ın, ‘Burada ne işin var, git yapacaksan adada yap mitingini’ diyerek terslediği günleri de hatırladık. Yaptığımız bütün temaslardan sonra rahmetli Denktaş’ın kabrini ziyaret ettik. Kızları Ender Hanım ve Değer Hanım sabahın erken saatlerinde bizi karşıladılar. Dr. Fazıl Küçük’ün mezarını ziyaret ettik. Değerli oğlu Mehmet Küçük bizi orada göz yaşlarıyla karşıladı.
Kıbrıs’ta belediye Rauf Denktaş’ın mezarı için bir alan ayırdı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde var gücüyle ki orada çok güzel bir anıt mezar düzenlemesi yapılabilir, katkı sağlayacağını söyledi. Ama Türkiye’den gelen birtakım baskılar, hala daha belediyeye alanın devrini yapmamış. Ender Hanım ve Değer Hanım çok büyük üzüntü duyuyorlar. Zaman içinde etrafta bir çevirme yapılamamasından, bekçi olmamasından, temizlik yapılmamasından ötürü resmî tören günlerinden sonra oranın metruk bir hale dönüştüğünü söylüyorlar. Bu beklentilerini dile getireceğimi Denktaş ailesine söz verdim. Buradan Dışişleri Bakanının dikkatine sunuyorum.
“KIBRIS BARIŞ HAREKATI’NIN 50’NCİ YILINDA ŞU ANDA 70 YAŞLARINDA OLAN GAZİLERİMİZİN BEKLENTİLERİNİ ÇÖZMEK BOYNUMUZUN BORCUDUR”
Gelecek sene Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50’nci yıl dönümü. Bir aksilik olmazsa CHP 20 Temmuz günü yapılacak törenlerde en yüksek katılımla hep birlikte orada olacak. Bu gittiğimde Türkiye’nin dört bir yanındaki Kıbrıs gazileri yine orada geldiler, artık 70’li yaşlarındalar. ‘Bir daha bir şey olursa bir daha gideriz’ diyorlar. Ama çok sorunları var. ‘Gaziler arasında ayrımcılık’ yapılıyor diyorlar. ‘Kıbrıs gazilerinin şeref aylığı sorunu içimizi yakıyor’ diyorlar. Meclis’teki bütün partilere sesleniyorum. İktidara sesleniyorum. Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50’nci yılında şu anda 70 yaşlarında olan gazilerimizin bu ufacık ama moral olarak çok önemli beklentilerini 50’nci yıla girerken hep beraber çözmek boynumuzun borcudur.
Kıbrıs dönüşü Meclis başkanıyla bir araya geldik. Hayırlı olsun ziyaretinde bulundu. Kendisiyle bütün süreci değerlendirdik. Anayasa, İçtüzük meseleleri ileri bir tarihe kaldı. Meclis başkanımıza, Can Atalay özelinde yani Yargıtay 3. Ceza Dairesi bir kaç yere birden had bildiriyor. Diyor ki bir, Hatay seçmenine; ‘sen, seni kimin temsil edeceğine karar veremezsin, ben istersem mâni olurum’ diyor. Hatay’daki milli iradeye karşı bir meydan okuması var. Ama mesele devamında Can Atalay krizini çok aşıyor. Anayasa Mahkemesi’ne diyor ki, ‘Anayasadan güç alıyorsun ama ben Anayasayı tanımam.’ Meclis’e diyor ki, ‘Yemine çağırmışsınız salmadım, komisyona seçmişsiniz bırakmadık. Ben 600’ünüzü de takmam.’ Meclis başkanına diyor ki, ‘Ben karar aldım neden okumuyorsun? Alt mahkemenin kararını onayladık. Bu kadar zaman geçti, okumuyorsun’ diye Meclis başkanına ayar veriyor.
“130 MİLLETVEKİLİ ANAYASAYA KARŞI DARBE GİRİŞİMİNİN BAŞINDA OLAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN KARŞISINDA BU DARBEYE DİRENİYORLAR”
Bütün bunların sonucunda büyük bir rahatsızlık duyuyoruz. Sayın Numan Kurtulmuş da duyuyor ama Sayın Numan Kurtulmuş bu noktada yapması gerekenleri Meclis adına tam olarak yapmıyor. Kendisine de ilettim, tarafsız bir Meclis başkanlığı görevi için yola çıkmıştı. Yaşanan mesele bir anayasa krizi değildir. Orta yerde bir anayasa var. Mesele; bir mahkemenin ve ona cesaret veren bir parti genel başkanının anayasayı tanımama krizidir. Mesele bir devlet krizidir. Mesele ‘Anayasanın bir sayfasını tanımayım, ses çıkmazsa öbür sayfasını da tanımam’ deyip yarın Meclis’i de tanımamanın, ülkede anayasasız bir düzeni dayatmanın belki yarın öbür gün seçimleri yapmamaya kalkışmanın hesabı içinde olan bir darbe girişimine direnip, direnmeme meselesidir.
O yüzden CHP, Recep Tayyip Erdoğan’ın başına geçtiği darbe girişimine direnmeye karar verdi. Grubumuz ilk günden itibaren toplandı ve şu an tam 280 saat oldu Genel Kurul salonunu boşaltmadık. Nöbetçi arkadaşlarımız orada ‘adalet’ oturumu yapıyorlar. Nöbetçi arkadaşlarımız orada bu darbe girişimine karşı anayasayı, anayasadan aldıkları güç ve yetkiyle Meclis’te oldukları için Meclis’i savunuyorlar. İkinci bir karara kadar, eylemimizi farklı bir boyuta taşıyana kadar 280 saat 500 saatte olsa bu mücadelemiz orada sürecek. Buna muhalif kanallar yer verirken, iktidarın korkusuyla bazı merkez medya ve yandaş kanallar gözlerini kapamış durumdular. Türkiye Cumhuriyeti’nin değerli vatandaşları; sizin seçtiğiniz 130 milletvekili kendilerine dayanışmaya gelen muhalefet partisi milletvekilleriyle birlikte anayasaya karşı darbe girişiminin başında olan Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısında bu darbeye direniyorlar, direnmeye de devam edecekler.
“GENEL KURUL’DA KİMİN EMEKTEN YANA OY KULLANDIĞINI, KİMİN DE EMEĞİN KARŞISINDA OLDUĞUNU GÖRECEĞİZ”
15 Eylül günü yola çıkarken demiştik ki, ‘Sokaktan, eylemden, meydandan kaçmayacağız. Olmamız gereken yer neresiyse orada olacağız.’ Geçtiğimiz günlerde Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, İstanbul’dan Ankara’ya ‘Gelirde adalet yürüyüşü’ başlattı. Bu partinin geçmişinde, sendikalara güç veren, örgütlenmeye destek olan, yan yana olan, birlikte olan ve örgütlenen işçi sınıfından güç olan bir CHP, 70’lerde yapılan ikisi yerel, ikisi genel dört seçimi de kazanmıştı. DİSK’in yürüyüşüne güzergahtaki tüm örgütleri destek verdiler. Arzu Çerkezoğlu’yla birlikte son birkaç kilometreyi omuz omuza, kol kola yürüdük. Yaptıkları mitingde söz verdik. Dedik ki, ‘Talebiniz haklıdır, bu talebe Meclis’te sahip çıkacağız.’
DİSK’in talebi şudur; kendi üyeleri için bir şey istemiyorlar. Türkiye’deki 3,6 milyonu kamuda çalışan toplam 20 milyon çalışan için önemli bir talepleri var. Dilimizde tüy bitti geçmişte, nihayet asgari ücret ve gelirlerin asgari ücret kadarki kısmı vergiden muaf. Senelerce söyledik en sonunda uyguladılar. Ama gönüllü bir uygulama olmayınca bir başka uyanıklık yaptılar. Asgari ücret vergiden muaf ama vergi dilimleri hesaplanırken asgari ücret hesaba katılıyor. Öyle olunca Ocak ayında aldığınız maaş Aralık’a geldiğinizde önemli bir kısmı da buharlaşıp gidiyor. Bu yöntemle Ocak ayında 19 bin 225 lira maaş alan birisi; Aralık’ta 17 bin 700 lira alıyor. Bin 520 lirası bu sistemle cebinden çalınıyor. 33 bin lira maaş alan birisinin maaşı Aralık’ta 29 bin liraya düşüp 3 bin 500 lirası gidiyor. 44 bin lira maaş alan bir çalışanında maaşı Aralık’ta 35 bin liraya düşüyor. 9 bin 170 lira kayıp oluyor. DİSK’te diyor ki, ‘Bundan sonra vergi dilimleri yüzde 15’ten değil 10’dan başlasın. Asgari ücret arındırılsın ve bundan sonraki süreçte bu tip bir çalışanın cebinden vergi marifetiyle para alınmaya son verilsin.’ Biz bunu son derece kıymetli buluyoruz. Bundan sonraki süreçte grup başkanvekillerimiz zaten DİSK’in önerisini daha önce kanun teklifine dönüştürmüşlerdi. Süresi dolduğunda Genel Kurul’a indireceğiz. Genel Kurul’da kimin emekten yana oy kullandığını, kimin de emeğin karşısında olduğunu göreceğiz.
“AYRILMANIZA BEL BAĞLAYAN BİRLEŞMENİZE UMUT BAĞLAYAN YOK. BİZ KENDİ YOLUMUZDAYIZ”
10 Kasım 2021’den önce 5 Ekim 2019’da, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan diyor ki 50 artı 1 rastgele bir tercih değildir, gayet bilinçli ve vazgeçilmez bir kriterdir. Solcuları, sosyal demokratları, Kürtleri, Alevileri bu devleti yönetmeye değer görmüyor ya kendince bir koalisyon yapacak hiç oradan ayrılmayacak. Ve ‘biz önerdik milletimiz yaptı’ demiyor, satır arasında kararın bir yerlerde alındığı var. 10 Kasım 2021’e gelince bir şeyler olmuş, diyor ki Temel Karamollaoğlu’nu ziyaretinde; 50 artı 1’in mahsurlu olduğunu anladık, tak cevap geliyor ittifak ortağından 6 gün sonra, 16 Kasım, Bahçeli diyor ki 50 artı 1 oy nisabımı eleştirenleri anlayışla karşılamamız abesle iştigal olur. 23 Kasım’da da bu masum bir talep değildir diyor. Tartışma rafa kalkıyor, geçtiğimiz günlerde Almanya dönüşü uçakta Erdoğan şöyle söylüyor; 50 artı 1 şartının değişmesi isabetli olur, partileri yanlış yollara sevk ediyor, yanlış işler yapılıyor. MHP’nin yanlış bir yol olduğu, onunla birlikte olmanın bir hata olduğu, MHP’nin sırtında kambur olduğunu açıkça ifade ediyor. Devlet Bey bugün çıktı ve şöyle söyledi; ‘eksiklikleri olabilir ama taviz verilemez, Cumhurbaşkanımızla aramızı da kimse açamaz.’ Bizim CHP olarak bunlarla meşgul olmamız mümkün değil.
Erdoğan, sen ne değiştireceksin bilmiyorum, sistem mi ortak mı ittifak mı değiştireceksin, rahmetli Erbakan’a attığın kazıkta olduğu gibi gömlek mi değiştireceksin, ne değiştirirsen değiştir ama emin ol bizimle birlikte anayasa değiştiremeyeceksin. Biz her doğan için değil Erdoğan için yapılmış anayasaya 2 yıl sonra, ya bu kıyafetin kolu uzun paçası sarkıyor burası dar geliyor diyorsa biz ona şunu söyleyeceğiz anayasa Erdoğan için değil her doğan için yapılır o da toplumsal mutabakatla yapılır. MHP ile baş başa verdik noktasını, virgülünü değiştirmez dersen seni böyle esir alırlar. Derdine kendin yan, git derdini başka tarafta anlat. Bir yandan bakıyorsunuz, biri diyor ki yanlış yollara saptık öbürü diyor ki sistem çok güzel cumhurbaşkanımızla aramızı kimse bozamaz. Bu yürümeyen bir evliliği birinin bitirmeye birinin sürdürmeye çalışması gibi oluyor. Ayrılmanıza bel bağlayan birleşmenize umut bağlayan yok. Biz kendi yolumuzdayız, hadi oradan keratalar meşgul etmeyin memleketi.